Gece gökyüzü ile insan ilişkisinin nasıl evrildiğine göz atın
Geceleri dışarı çıkıp gökyüzüne baktığınızda ne görüyorsunuz: yüzlerce yıldız tarafından vurgulanan siyah kadife veya gökyüzünde yanıp sönen birkaç ışıkla noktalı mavimsi bir parıltı mı?
Yapay ışıklandırmalar insan yerleşimleri üzerinde parlarken, yıldızlar soluyor. 2016 yılında yapılan bir araştırmaya göre, beş Kuzey Amerikalıdan sadece biri geceleri Samanyolu’nu görebiliyor ve Amerikalıların % 99’u hafif ışık kirliliği altında yaşıyor. İnsanların binlerce yıldır gökyüzüyle nasıl ilişkili olduğunu araştıran, Los Angeles’taki Griffith Gözlemevi yöneticisi E.C. Krupp, Space.com’a verdiği demeçte bunun, insanların bin yıllar boyunca alışıla gelmiş yaşama biçiminden oldukça farklı olduğunu belirtti.
Krupp, “Çoğumuz, gece gökyüzünü görmediğimiz, aslında varlığından bile habersiz olduğumuz bir kentsel ortamda yaşıyoruz.” dedi. “Kendimizi atalarımızın bakış açısına daldırmak gerekiyor, hatta sadece ailevi atalarımızın da değil, daha geçmişe gidip tarihsel atalarımızın bakış açısına dalmak gerekiyor. Çünkü 100 yılı aşkın bir süre önce işler böyle değildi.” diye ekliyor.
Krupp, yapay aydınlatmanın insanlar için tartışılmaz bir nimet olduğunu ancak bunun yanı sıra bizi gereksiz bir ışıkla kirlettiğini, bununla da kalmayıp, dikkatimizi dağıtarak gece gökyüzüne bakmaktan ayrı düşürdüğünü ve artık başka şeylerle meşgul olduğumuzu söylüyor.
Ancak bu ayrılığın bilincinin son birkaç on yılda artmakta olduğunu belirterek, karanlık gökyüzünü korumaya odaklanan küçük bir hareketin de olduğunu belirtti. Bu yıl 19 Nisan’da başlayan ve her yıl tekrarlanacak olan Uluslararası Karanlık Gökyüzü Haftası’nı düzenleyen Uluslararası Karanlık Gökyüzü Derneği, bu hareketin öncülerinden biri.
Krupp, “Kozmosdaki yerimiz bir kaza sonucu olmasına rağmen, gece gökyüzü güzelliğine ve görünen düzenine duygusal bir tepkimiz var. Beynimizin cevap verdiği şeyler aslında olağanüstü zevk vericidir ve insanların bunu kaçırmasını gerçekten istemezsiniz. Gökyüzüyle olan bu etkileşimin, teknolojideki ustalığımız ve davranışlarımızı adapte etme yeteneğimiz gibi araştırmalarımızı ileriye taşıyan başlıca noktalardan biri olduğunu görebiliriz.” diye ekledi.
İnsan beyni ve gökyüzü arasındaki bağın modellere bakma eğilimimiz üzerine özellikle de tarım döngüleri üzerinde kök saldığını belirtti. Her ne kadar günümüzde artık olmasa da geçmişte bu bağ, gece gökyüzüne dikkatleri çekerek bin yıl boyunca hayatta kalma aracı oldu. Fakat teknoloji, insanları gökyüzünden ayırmış olsa da yerine uzaydan çekilen görüntüler ve İnternet gibi yeni bağlantılar sundu.
Ülkemizdeki Çalışmalara Örnek
Türkiye de teknolojinin yarattığı bu gereksiz ışık kirliliği için birkaç yıl öncesinde adım atmaya başlamış durumda. Türk Astronomi Derneği (TAD) öncülüğünde bu konuda adımlar atılmaya ve bazı anlaşmalar yapılmaya başlanmıştır. Örneğin inşası hali hazırda süren Doğu Anadolu Gözlemevi (DAG) çevresinde herhangi bir yerleşke yapılmaması gerektiğine dair anlaşmalar, daha DAG teleskobu binası içindeki yerini almadan gerçekleştirilmiş durumda.
Bu günlerde hiç olmadığı kadar fazla insan uzayda gördüğümüz şeyin ölçeğini, tuhaflığını ve mutlak ihtişamını her zamankinden daha fazla takdir ediyor. Ama asıl nokta da bu. Evreni tıpkı atalarımızın yaptığı gibi kahramanca bir şeye dönüştürüyoruz ve bunu sadece farklı bir şekilde yapıyoruz.